Fotografik görüntü direkt olarak nesnelerden yansıyan ışığın bıraktığı izlerdir. O halde fotoğrafın hammaddesi “ışık” ve “zaman”dır demek yanlış olmasa gerek. Görme duyusunun gerçekleşmesi için gerekli bazı önkoşulların başında gelir ışık. Örneğin; görsel algı için ışık önkoşuldur. İnsan için temel algı, görsel algı olduğuna göre bizler de ancak ışığın bıraktığı izlerden görünür hale gelen nesneleri algılayabiliriz.
Fotoğraflar ışık ve zaman kavramlarıyla oluşurken aynı zamanda da duygusal serüvenlerin göstergesidir. Çekilen fotoğrafların hikâyesiyle çeken kişinin geçmişte yaşadıklarının uyuşması o görüntülerin dramatik yapısını oluşturur. Fotoğrafçı her fotoğraf karesine geçmişe ait duygularını, yaşamından izlerini ve kendi bakışını katar. Bir anlamda fotoğrafa “içeriden” bakar. Bu bakış “doğrudan bir bakış”tır. Görüntünün kendi varlığının dışında, ona içeriden ve ötesinden bakmasıdır.
Fotoğrafın ortaya çıkması bir zamanlama sorunudur ve rastlantısal değildir. Aslında hiçbir fotoğrafın çekilmesi rastlantı değildir. Fotoğraf; hayatı tanımak, ışığın peşinden gitmek, ışıkla özgür olmak, ışıkla kendin olmak ve ışıkla hayat bulmak amacıyla bir yola çıkıştır. Bütün bu görüntü oluşturma mücadelesi aynı zamanda insanın kendi varlığının bir arayışıdır. Görüntünün doğasında var olan mekansal ve zamansal kurgunun varlığı, fotoğrafçının öznel yorumlarıyla yeniden hayat bulmasıdır.
Fotoğraf sanatçısı A.Kadir Ekinci “Sessiz Işık” (1997-1999) ve “Uzak Işık” (2007-2009) adını verdiği fotoğraf çalışmalarıyla “ışığı aramak” üzere “ışığın peşinden” gitmektedir. Bu fotoğraf çalışmaları sistematik bir çalışmanın ürünleridir. “Sessiz Işık”ta “zaman” geçtiğimiz yüzyılın son yılları, “mekan” ise Anadolu coğrafyasının en “uzak” alanı Kars’tır. Ekinci, o fotoğraflarda kendi köyüne, çocukluğunu ve gençliğini yaşadığı coğrafyaya giderek kendi varlığını borçlu olduğu topraklara “içeriden” bakıyor. Karanlıkları yenen ışığın peşinden giderek “sessiz ışığın” sesi oluyor. Kendisine yol bulduğu her aralıktan içeriye sızarak orayı aydınlatan ışıkla iç mekanlarda yaşanan hayatı görmemizi, anlamamızı ve algılamamızı sağlıyor. “Sessiz Işık” ses vermiyor, o fotoğraflarla hayatı anlatıyor bize.
“Sessiz Işık”tan tam 10 yıl sonra (2007-2009) yine aynı topraklarda ışığın peşinde A.Kadir Ekinci. “Uzak Işık”ı bulmak üzere uzak ama bir o kadar yakın, soğuk ama bir o kadar da sıcak Kars’ın sokaklarında iz sürüyor. “Uzak Işık” fotoğraflarında mimarisiyle, iklimiyle, insanıyla “gözden uzak” ama “gönülden ırak olmayan” sıcaklıkta geçmişin izinde bir Kars sunuyor bize. İklim ve coğrafi koşulların zorluğu vız geliyor fotoğrafçıya. Fotoğraf makinesini karlar altındaki sokaklara, farklı kültürel yansımaları olan yapılara, sundurmalarından buzlar sarkan evlere, insanları birbirinden ayıran ya da kavuşturan soğuk demir rayların geometrik çizgilerine, buzlu camlar ardından gülümseyen çocukların sıcak yüzlerine çeviriyor. Karlarla kaplı sokaklarda birer gölge gibi süzülüp giden insanların siluetlerinde, uçsuz bucaksızmış gibi görünen bembeyaz düzlüklerde, su birikintileri üzerindeki yansımalarda, tarihi mekanların avlularında oynayan çocukların neşesinde, dantel gibi desenlerin oluştuğu buz tutmuş camların üzerinde donup kalmış yaşamların izlerine eşit uzaklıkta bakarak onlara yeniden hayat veriyor. Ekinci’nin fotoğraflarındaki ışık, zamansal ve mekansal kurgunun, sanatçının öznel yorumlarıyla birer tarihsel ve toplumsal kültürün belgeleri haline geliyor. İçinden geldiği toplumsal kültüre fotoğrafik dille tanıklık ediyor. Belgesel nitelikleriyle birlikte sanatsal yorumunu da kattığı, adından da anlaşıldığı üzere “sessiz”, “uzak” ve biraz da hüzünlü yaşamlara ışık yardımıyla nasıl can verilip sanat yapıtına dönüştürüldüğünü de görmek mümkün oluyor.
A.Kadir Ekinci’nin “Sessiz Işık” ile başlayıp “Uzak Işık” ile devam eden siyah/beyaz hikayeleri, izleyiciyi renkli ve gerçek bir yaşamdan alıp, siyah/beyaz fotoğrafın sürrealizmine taşıyor. Işık ne kadar “sessiz” ve “uzak” da olsa, karanlıkları yenip, hayatı aydınlatıyor. A.Kadir Ekinci de kendi hayatının ve hikayelerinin izini sürdüğü bu çalışmalarıyla gözü, yüreği ve beyni ile karanlıkları aydınlatan ışığın peşinde yoluna devam ediyor.
Yrd. Doç. Dr. A. Beyhan Özdemir
Aralık 2009